Arnavutluk’ta “besa” geleneği ve mülteciler


Pazar, Kasım 20th 2016

al

Dünyanın her yerinde mültecilerin sınır kapılarından geri çevrildiği bir dönemde Arnavutluk’un onlara kucak açmasından öğrenilecek çok şey var.

“Ülkenin her bir yanında Kosovalılar için mülteci kampları kurulmuştu. Arnavutlar kampa gider, bir aile bulur, evine getirirdi. Onlar yabancıydı; ne akrabaları, ne de arkadaşlarıydı. Ama Arnavutlar onları yedirip içirir, giydirir, aileden biri gibi davranırdı.”

Arnavutluk’un 1001 penceresiyle ünlü Berat şehrinde küçük bir kafede oturmuş, Kosova Savaşı’nın Arnavutluk üzerindeki etkilerini anlatan Nevila Muka’yı dinliyorum. 1990’larda Sırp ordusunun yarattığı yıkımdan ve ölümden kurtulmak için 500 bin Kosovalı mülteci Arnavutluk’a sığınmıştı.

al2

Muka’nın büyükannesi de bir aileyi yanına almış. “Bizim için sorun olmadı, ama birçok ailenin Kosovalılara bakacak parası yoktu. Borçlandılar ama kimseyi geri çevirmediler” diyor.
Neden bunu yaptıklarını soruyorum. “Arnavutlarda böyledir” diyor.

Bu Arnavut geleneğine ‘besa’ deniyor. Daha çok ‘şeref sözü’ anlamında kullanılan bu kelime aynı zamanda yardım isteyene el uzatma, konuk etme geleneğini ifade ediyor. Çok ilgimi çeken bu konu hakkında daha fazla bilgi almak için yeni tanıştığım üniversite öğrencisi ve tarih meraklısı Orgest Begiri’ye başvuruyorum.

al3

Bu gelenek, 15. yüzyılda hüküm süren Arnavut lider Leka Dukagin tarafından kuzey Arnavutluk’taki aşiretleri yönetmek için çıkardığı Kanun’a dayandırılıyor. Ama ‘besa’nın çok daha eski bir gelenek olduğunu, Kanun’un sadece bunu yazılı hale getirdiğini söyleyenler de az değil.
Kanun’da yazılı deyişlerden biri şuymuş: “Bir ev, sahibinden önce Tanrının ve misafirindir.”

Eskiden gezginler sığınmak için bir kapı arar ve ilk buldukları evde aile reisine “Misafir kabul eder misiniz?” diye sorar, ev sahibi de onu kabul edermiş. Kanun’a göre, beklenmedik bir misafir gelir diye ev sahibinin sürekli serili bir yatak bulundurması gerekiyormuş.

al4

Bunun bir görev olarak görülüp görülmediğini soruyorum. “Tam değil, evet görev ama çoğu Arnavut bunu isteyerek yapıyor. Onlar için gurur kaynağı” diyor Begiri. “Hatta kuzeyde bir yerde insanların kalması için bir otel yapılacakmış da yöre sakinleri itiraz etmiş, kalacak yere ihtiyacı olan bizim kapımızı çalar diye.”

Kosova Savaşı Arnavutların karşılaştığı en büyük kriz olsa da bu sorun ne ilkti ne de son olacağa benzer. Fakat kimsenin pek bilmediği bir şey var: 2. Dünya Savaşı’ndan çıkarken Yahudi nüfusu azalmak yerine artan tek Avrupa ülkesi Arnavutluk olmuş.

al5

Kendi içindeki Yahudileri koruduğu gibi, çevre ülkelerden gelen 2000’den fazla Yahudi’ye de kucak açmış, İtalyan faşistleri Alman Nazilerin baskısına rağmen onları teslim etmeyi reddetmişti. Törelere göre böyle bir şey ev sahibine sadece utanç getirmez, aynı zamanda kanı yerde bırakmama sorumluluğu yükler.

Arnavutluk bu kez de Orta Doğu’dan gelen mültecilere ‘besa’ geleneğini uyguluyor. Yüzlerce İranlı mültecinin yanı sıra Suriyelilere de kapılarını açtı. Başbakan Edi Rama, Arnavutluk’ta yaşayan 500 bin Kosovalıyı örnek göstererek AB’nin mülteciler konusunda çok daha fazla şey yapması gerektiğini söyledi.

al6

Bütün bunlara rağmen mütevazı Arnavutların bu kadar insana yaptığı bu büyük hizmet görülmüyor. Dünyanın her yerinde mültecilerin sınır kapılarından geri çevrildiği bir dönemde bu küçük ve yoksul Balkan ülkesinin onlara kucak açmasından öğrenilecek çok var.

Bütün bunların bilinmemesinden şikayet ettiğimde, “Artık siz biliyorsunuz. Bu da bir şey. Siz de başkalarına anlatırsınız. Belki bir gün herkes öğrenir” diyor Muka gülümseyerek.

Bu makalenin aslını BBC Dergi sayfasında okuyabilirsiniz.

Etiketa: , ,