Neyi Seçiyoruz?


Cuma, Haziran 8th 2018

Yazar: Harun Davut KARAHANLI

Amerika yalnızlaşıyor, yalnızlaştıkça agresifleşiyor. Bir gün onu doların yularını tutan bütün dünya halklarını bir emmare gibi saran finans üç kâğıdı da kurtaramayacak… Neden mi?
Çin Abd’den rahatsız. Japonya Hiroşima’dan öfkeli. Rusya Abd ve ileri karakolu Almanya’ya ve sürekli aj-anlaştığı İngiltere’yle limoni. Afrika ülkeleri ve halkları Anglo-Saxon ve Spaniklerle Frankafon zihniyetinin Afrika insanlarını bir zamanlar gemilere fare istifi gibi doldurulup bugün dünya borsasının can damarlarından biri olan Wall Street meydanlarında satıldıkları bilinciyle bu sinsi medeniyet şeytanına öfkeli.

Afganistan işgalinden beri Amerika, Orta Asya ve Maveraünnehr bölgesinde de pek sevilmiyor. Yaşlanan nüfusuyla Avrupa ve 19. Yüzyıldan kalan somürgeci yerleşik işbirlikçileri artık yeni dünya denkleminde eski “oryantalist matbuat taktikleriyle” de tutunacak gibi değil. Lâkin hakkını yemeyelim, Amerika’nın bir can dostu var elbette, Suudi’ler ve körfezde birkaç “mal bulmuş bedevi”… Onların da miadı, petrolün yenilip-içilemeyecek bir materyal olduğunu anlayacakları güne kadar gibi görünüyor. Hayır, onları sahte cennetler gibi ultra lüks hayatlarla yaşatan, batıya gittikleri 15 günlük gezilerde birkaç yüz milyon dolar bırakırken burunlarının dibindeki malzum, aç ve ağlayan ümmetin çocuklarına duyarsız bırakan o kara petrollerinin biteceğinden bahsetmiyorum. Ani bir enerji devrimiyle, bir gün petrole ihtihyaç kalmayadabilir ya da bölgede o petrolü satabilecekleri bir güvenlik…

Dünyanın geri kalan ülkeleri de, ki bunlar sadece kuru kalabalık ve söz hakkı olmayan, dünyanın beşten büyük ama hepsi toplansa beşten biri edemeyecek durumdaki teşkilatlanmamış mikro otoriteleridir. Onların da bu zenginin daha zengin, fakirin ve güçsüzün müzmin haksız olduğu dünyadan çok memnun oldukları herhalde söylenemez. Uzun lafın kısası, dünyanın emperyal dengelerinin dağılıp tez-antitez sentez disiplininde ilerleyen iki kutuplu soğuk savaş yıllarından sonra küreselleşme ve nihayet ayyuka çıkan haberleşme komünikasyon ağlarıyla herşeyin çabuk eskidiği ve nerde ne olduğunun anlık izlenebildiği bir dönem yaşıyoruz. Artık dünya insanı muhakeme ve farkındalığını daha çok kaynaktan besleyebiliyor.

Alemde nizam ülküsü taşıyan, gerçek hukuk ve adaletin kavgasını verebilecek, sicili temiz, tecrübesi tarihle sabit bir millet var Anadoluda. Ve bu Amerika’nın Filistin çıkışlarından sonra Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın kolektif şuur oluşturma amaçlı başlattığı olağanüstü zirvelerle dünyaya yeni bir rol-model oluşturdu. Armutun çekirdeğinde armut ağacı, incir çekirdeğinde incir ağacı saklıdır; Türk milletinin hür iradesinin tertemiz bir tezahürü olan Sayın Cumhurbaşkanımız, adil dünyanın tohumunu attığı “One Munite” meyvesini, şimdi bu zirveler ve kamuoyu zirveleriyle sulayarak, istikbal toprağının bakir sinesine karakteri yüksek Türkün o töreli tavrını yine ortaya koymuştur. Belki de seçimin kriptosu, bu milli uyanıştır. Türkiye neyi seçtiğinin gayet farkında, bölgeyi ve dünyayı okuyabilmektedir. Ya köhne düzen dünya beşten küçük, çocuklar yetim kalacak ya yine aziz millet kaleme gelmez destanlar yazacak! Neyi seçiyoruz?

Evet, ülkemizde herşey güllük gülistan değil. Ama dünyamız da çok bahçe-i gülistan değil… Bölgemizdeki sıcak çatışmalar, akla izana sığmayacak müttefik-ittifak ilişkileri, yine bu şuur donduran dış mihrakların içerdeki tezahürleri bir hayli kafaları karıştırmış ve bu elzem karışıklığın gebe kaldığı muhteşem bir düzelmeye müjde getirmektedir. Bölgede ve dünyada bilhassa çıkarların çatışıp kılıçların çekildiği, güney sınırlarımızı tehdit eden terörist yapılanmalara karşı mehmetçiğin göğün sınırlarından çarpan bir şimşek gibi ani reaksiyon göstermesi bölgede kadim hayallerle uzun plânlar yapanların elinde patladı. İş böyle olunca saldırdı yine ağyar dört bir yandan. Türk diplomasisinin selameti, yani dış politikadaki kararlı ve zafere götürecek adımlar illa ki iç siyasetin ve istikrarın sağlanmasıyla mümkündür. Türkiye resmen son hamleleriyle, “yeni dünya kuruyormuşsunuz, kaleye mum dikelim mi?” dercesine rakiplerinin tüm stratejilerini altetti.

Zira yeni dünya kurmak için daha dün Amerika Birleşik Devletlerinin en yetkili ağzından eski dış işleri bakanı Condoleezza Rice tarafından (bakan olmadan 2 yıl önce Amerikan başkanının resmi ulusal güvenlik danışmanıyken) 7 Ağustos 2003 yılında Washington Post gazetesindeki yazısında “Ortadoğu’da 22 ülkenin sınırları değişecek, Türkiye dahil” diyecek kadar şecaat arzedilmişti. Yeni dünya kurmak isteyenler, eski Türkü hesaba katmadılar veya hafife almışlardı. Bin yıldır bu topraklarda barış ve huzur ile hizmetkâr olan ulvi bir milletin bakiyesi olan Cumhuriyetimiz, bağrındaki habis keneleri kopardıkça, birçok sahada güçlenip kuvvetlendi. Devletimizin ve milletimizin yüksek istikbalinin gemisi şehitlerimizin aziz kanlarıyla metre metre yükselirken, her karışına kanla mührümüzü bastığımız bu toprakları adeta tapulanmıştır. İstikbalde veya anda hiçkimsenin haddine değildir ki şuheda toprağın bir karışına dahi hin plânlar yapılmak suretiyle göz dikilemez…

Gelelim seçim gündemine.
Ana muhalefetin kerameti kendinden menkul bir iradeyle, “gel bakalım Türkiyenin yeni cumhurbaşkanı” dermiş gibi bir tavırla seçtiği Muharrem İnce, korumalarla değil bisikletle gezecek, milletimizin soru işaretleriyle bir türlü güven tesis edemediği Meral Akşener sarayı yıkacak, Doğu Perinçek “kınından çekilmiş kılıç gibi” müslümanları her türlü baskıya alacak, hep bir ağızdan köprü, havaalanı, kanal, santral, baraj inşaatları iptal edilecek, savunma sanayi yatırımları durdurulacak, Türkiye bölgesel-küresel hak ve ideallerinden vazgeçecek, sınırın içinde pasif bir güvenlik anlayışıyla şehitler vermeye devam edecek, hele Selahattin Demirtaş da mapus damından çıkarsa yeniden bol terör gündemleriyle, üniversitelerde bıçaklı kavgalarla ideolojilerin yiyiştiği eski Türkiye’ye kavuşacağız… İnsaf yahu! Böyle muhalefet sayesinde bize iktidarı eleştirmek, galiba hiç nasip olmayacak.

Arifane gönüllerinize arzettiğimiz gibi, evet, Türkiye’de son 15 yılda her ne kadar büyük bir yol katedilse de herşey güllük gülistanlık değil. Ama dönüp bir nazar buyurunuz bölgemize, çevremize, dünyaya ve dünya gündemini oluşturan küresel aktörlere! Böyle bir süreçte, neredeyse bütün dünyayı saran habis örgütlenmelerin yaşandığı ihtilallerin ve savaşların çıkartılıp memleketlerin bir nevzuhur “Roma valisi” atanarak yönetilip-yönlendirildiği devirde, herşeyin sağlıklı ve bizim memleketin huzur-u pürnur içinde olması, sizce de tuhaf olmaz mıydı? Elbette ki, 24 Haziran seçimlerinde milletimizin vicdanından hasıl olacak hür iradesi tecelli edecektir, fakat unutulmamalıdır ki istikrarsızlık yani “yönetimsizlik” en kötü yönetimden daha büyük bir felâkettir. Bu süreç, milletimiz, devletimiz ve insanlığın kurtarılmayı bekleyen mazlum toplumları için hayırlı olsun…

Araştırmacı Yazar
Harun Davut KARAHANLI
*Yazarların görüşleri mutlak olarak Prizren Post’un görüşlerini temsil etmemektedir.

Etiketa: