Cumartesi, Şubat 14th 2015

Birol DOK
“Ailene ve ümmetine namazı emret. Kendin de ona devam eyle. Biz senden bir rızık istemiyoruz. Seni biz rızıklandırırız. Güzel akıbet takva sahiplerinindir.” Ta-Ha Suresi / Ayet: 132
Geçici olan dünyaya ve onun nimetlerine aldanan insanlar, bir gün başlarını, öyle veya böyle ama mutlaka, kuvvetli bir biçimde bir kayaya çarpınca uyanıyorlar. Kimi zaman bu uyanma vakti maalesef çok geç olmakta. Rızık diye diye, zevk diye diye nefsinin emrine giren insanoğlu Muhammed İkbal’in şu ihtarına kulak verse ne güzel olurdu: “Rızkı Allah’tan iste; şundan bundan değil, sarhoşluğu Allah’tan ise; şarap ve esrardan değil…”
Çamuru satınalma, çamuru yeme, çamuru arama! Zira, çamur hakirdir, daima sarı yüzlüdür (çamur, insanın maddesidir). Gönül iste ki daima genç olasın, yüzün tecelliden Erguvan rengi bağlasın!
“Hakkın kulu ol, yeryüzünde yürük atlar gibi yürü; cenaze gibi seni omuzda götürmesinler” (1).
İnsanlar asıl vazifelerini yerine getirmekten imtina ederken boş şeyleri yerine getirmekte ise aksine o kadar acele etmektedirler ki, şayan-ı hayrettir. Müslümanım diyen milyarlarca insan kendisine hitap eden rehberini dost edinmeyip, o yüce Kur’an’ı kendilerine o kadar uzak tutmaktadırlar ki, bu da ayrı bir hayret konusudur. Ömrünü rızık ve zevk peşinde seve seve harcayabilen insanlar iş, hayatını nasıl idame ettirmesi gerektiğini gösteren o kutsal kitaba geldi mi; “vakit bulamamaktadırlar(!)”. İnandım diyen bütün müslülmanlar: kelime-i şehadet-i dilleriyle ikrar eden insanlar söyleyin; “Neden rehbersiz yola çıkıyorsunuz? Siz hiç haritasını almadan yola çıkan seyyah gördünüz mü?”
İnananlara hitap eden Kur’an; boş zamanlarda göz gezdirilecek, sadece ölülerin arkasından okunan bir kitap değil bilakis, insanın her anını kuşatan ve insanı her an Yarine ulaştırmada bir adım daha attıracak ilahi bir kitaptır. Bakınız, Mehmed Akif bu hususu ne güzel dile getirmiş:
“Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’an’ın
Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mananın:
Ya açar Nazm-ı Celil’in bakarız yaprağına;
Yahud üfler, geçeriz bir ölünün toprağına.
İnmemiştir hele Kur’an, bunu hakkıyla bilin,
Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için!(2)
İnanan, inandığını yaşayan ve Kur’an’la hemhal olan insan ilahi aşkın basamaklarındadır, artık. İlahi aşk deyince aklımıza hemen Yunus Emre gelmektedir. Yunus, o kardar içimize girmiştir ki, ülkemizde onu bilmeyen, tanımayan yok gibidir. Yunus Emre, Yüce Rabbi’ mize (c.c.) bakın nasıl sesleniyor:
Aşkın aldı benden beni bana seni gerek seni
Ben yanarım dünü günü bana seni gerek seni
Ne varlığa sevinirim ne yokluğa yerinirim
Aşkın ile avunurum bana seni gerek seni
Aşkın aşıklar öldürür aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur bana seni gerek seni
Aşkın şarabından içem Mecnun oup dağa düşem
Sensin dünü gün endişem bana seni gerek seni
Süfilere sohbet gerek ahilere ahret gerek
Mecnun’lara leyli gerek bana seni gerek seni
Eğer beni öldüreler külüm göğe savuralar
Toprağım anda çağıra bana seni gerek seni
Yunus’durur benim adım gün geldikçe artar odum
İki cihanda maksudum bana seni gerek seni (3)
Gittikçe aşk ateşi artan Yunus, dünyaya sevgi işin ve gönüller yapmak için geldiğini dile getirirken, her biri bir şaheser şiirlerinden birinde bakın nasıl bir yol tavsiye etmektedir:
İlim bilmektir ilim kendin bilmektir
Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır
Okumaktan ma’ni ne kişi Hakk’ı bilmektir
Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir
Okudum bildim deme çok tat kıldım deme
Eri hak bilmez abes yere yelmektir
Dört kitabın ma’nisi tamamdır bir elifte
Sen elif dersin hoca ma’nisi ne demektir
Yunus Emre der hoca gerekse var bin hacca
Hepsinden iyice bir gonüle girmektir (4)
Aşk yoluna giren kişi hiç şüphesiz ki önce nefsini bilecek ki Rabbini bilebilsin (Men arefe nefsehu fekad arefe Rabbehu). Rabbini bilme merhalesine gelen fert ise, artık ne yapsın gayrısını.
Üstad Necip Fazıl, bakın bu yolda olan Yunus Emre’yi nasıl tavsif ediyor:
“Bir zaman dünyaya bir adam gelmiş;
Sayıları silmiş, BiR’e yönelmiş…
Bizim Yunus,
Bizim Yunus ..” (5)
BiR’i bilme, BiR’e yönelme yolunda olan
Bizim Yunus’lara selam olsun.
1- Muhammed İKBAL, Yolcu, Ey şark Kavimlleri, Kölelik Kitabı. Çev. Ali Nihad TARLAN İst., 1976, s. 31.
2- Mehmet Akif ERSOY, Safahat, İst., 1979, 12. bsk., s. 170.
3- Abdülhaki Gölpınarlı, Yunus Emre, İst., 1976, s. 135.
4- a.g.e., s. 27O.
5- Necip Fazıl KISAKÜREK, Çile, İst., 1987, 12. bsk., s. 382.
*Yazarların görüşleri mutlak olarak Prizren Post’un görüşlerini temsil etmemektedir.
Etiketa: araştırmacı, Birol Dok, köşe yazıları, yazar