Pazartesi, Ekim 17th 2016

Birol DOK
“Sakın, Allah’ı zalimlerin yaptıklarından habersiz sanma. Åžu kadar var ki Allah onları (cezalandırmayı) gözlerin ÅŸaÅŸkınlıktan bakakalacağı bir güne erteliyor. (O gün onlar) baÅŸlarını dikerek koÅŸarlar. Gözleri kendilerine dönmez, kalbleri ise bomboÅŸtur ”
(Ä°brahim Suresi / Ayet: 42-45)
Hicret, kutlu bir yöneliştir. Bu yöneliş insanın dünyaya geldiği andan itibaren Rabbine (c.c.) teveccühü ile yol bulan bir ulvi makama çıkma çabasıdır. Her şey bir tükeniş, her oluş bir bitiş ile bir hitama ererken insan eğer o kutlu yönelişe yönelebilirse, ölümsüzlük kafilesine yetişebilirse, hiç şüphesiz ki hiç bitmeyecek ebedi bir doğuma ulaşacaktır. Ebedi olan bir Aleme göç içinde olan insanın fani olanlara takılıp kalması nedendir?
Rabbimizin; “Ben insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yaratım” ilahi hitabı, yaratılanlara dünyaya geldikleri andan itibaren yapmaları gereken asli vazifelerini hatırlatan bir uyarıdır. Yani, insan asli görevi olan Yaratanına kulluÄŸu hiçbir zaman unutamaz. O unutmuÅŸ gibi gözükse bile, Rabbi ona gerektiÄŸi zaman görevini harırlatacaktır. Çünkü o bir imtihan dünyası olan bu Alemde çoÄŸu zaman boÅŸ ÅŸeylerle iÅŸtigal etse de, belki bir an bile olsa kendisini muhasebeye çektiÄŸi zaman görecektir ki, boÅŸ ÅŸeylerin dışında asıl olan, gerçek olan, mutlak olan O vardır.
“Ä°man eden, hicret eden, Allah yolunda malları ve canlarıyla cihad edenler, Allah katında daha büyük dereceye sahiptirler. iÅŸte bunlar kurtuluÅŸa erenlerdir.” (Tevbe suresi, Ayet 20). diye müjdeleyen Allah-u Teala, bu reçete ile insanların -inananların tutması gereken yolu göstermektedir. Önce iman, sonra hicret ve Allah yolunda mal ve canla cihad… Hicret, doÄŸduÄŸumuz andan itibaren anneden dışarıya, aileden dışarıya, çevreden dışarıya, milletten dışarıya, dünyadan dışarıya kaçış ve özü yakalama mücadelesidir. Otelere bakan insanın aradığı sadece ve sadece kendi özünden gelen, fıtraten Rabbının ona verdiÄŸi özü yakalama çabasıdır. Ve bu mücadelenin bir sonucu olan Hz. Mevlana’nın deyimi ile; “kamışlığı” özlemek ve onun için inlemenin serencamıdır.
Kur’an-ı Kerim’de, Allah-u Teala, “Ä°nanıp yararlı iÅŸler iÅŸleyenlerin, namaz kılıp, zekat verenlerin Rableri katında ecirleri vardır. Onlara korku yoktur ve onlar özülmeyeceklerdir” (Bakara Suresi, Ayet: 277) buyurarak, insanların korkudan, hüzünden, kederden, uzaklaÅŸabilmeleri için, yani bütün sıkıntı veren hallerden huzura hicret edebilmeleri için önce, muhakkak ama muhakkak iman etmeleri gerektiÄŸini vurgulamaktadır. Daha sonra, imanın tezahürü olan ibadet ve ibadette samimiyet ortaya çıkmakta; bu ibadetin en başı ise zekatve salat (namaz) olarak sürekli yüce Kitabımızda belirtilmektedir.
Hicret, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizin bize en güzel örnek olarak ortaya koyduÄŸu kutlu bir diriliÅŸin adıdır. Bu güzel müjde, bu güzel örnek bize yanlışlardan doÄŸruya, çirkinliklerden güzelliklere, batıldan hakka nasıl ulaÅŸma mücadelesi verilebileceÄŸinin en güzel örneÄŸidir. Bu örnekte, Resulullah (s.a.v.) geride tüm sevdiklerini ve güzel belde Mekke’yi bırakarak, yeni, güzel beldelere ulaşılabileceÄŸinin bir örneÄŸini vermektedir. Mekke, donülmesi mukadder olan o kutsal belde, belirli bir dönem Resulullah’tan ayrı kalmanın hüznünü yaÅŸamıştır. Ama, dönüş Mekke’nin fethi ile ne kadar muazzam bir yeniden doÄŸuÅŸun olabileceÄŸinin göstergesidir. Yeniden doÄŸuÅŸ müslümanların sürekli goz önünde bulundurması gereken en önemli bir hayat iksiridir. Hz. Musa (a.s.), Hz. Ä°sa (a.s.), Hz. Ä°brahirn (a.s.), Hz. Ä°smail (a.s.) ve Hz. Yunus (a.s.), Hz. Yusuf (a.s.) ve benzeri bir çok Resul ve Nebi hep bir ÅŸeylerden bir yerlere hicreti yaÅŸamış, ve bu hicret ile yeniden doÄŸmuÅŸ en güzel insanlardır. Hz. Yunus (a.s.)’n Yunus balığının karnındaki yaÅŸadıkları ve tekrar tebliÄŸ vazifesine dönüşü bizim için, aslında ÅŸu andaki yılgınlığımızın ve ne yapacağımızı bilemememizin çaresizliÄŸi içerisindeki halimizin çıkış yollarını gösteren bir ibret olarak karşımızdadır. Hz. Muhammed Mustafa Efendimiz, Hicret ile immetine çaresizlik içerisinde olan bir insanın yapması gerekeni en güzel bir biçimde göstermiÅŸtir. Çaresizlik içerisinde müslüman kalamaz. Müslüman daima ümitvar olandır. Ä°nanan; önce inandığını yaÅŸamaya çalışır ve sonra tevekkül eder. Tevekkül müslümanın hiçbir zaman ayrılamayacağı bir dostudurç Mütevekkil olan müslüman problemler yumağına karşı en büyük savaşımı veren bir mücahiddir. Cihadın ÅŸekli, üslubu ve cihadın hangi ÅŸartlar muvacehesinde olması gerektiÄŸi Resulullah’ın (s.a.v.) nebevi metoduna uygun olmak zorundadır. Resulullah (s.a.v.) örnek hayatı boyunca daima mazlumun yanında olmuÅŸ, zalimin ise zulmüne engel olarak onu da kurtarmaya çalışmıştır.
Hicret ve Hazreti Muhammed (s.a.v.) bizim ÅŸu anda içinde bulunduÄŸumuz problemler yumağını çözmekteki anahtar kelimelerdir. Resulullah (s.a.v.) Mekke’den Medine’ye göç ederek ve bu göç esnasında “MaÄŸara Dostu” olan Hz. Ebubekir (r.a.) ile olan dostluÄŸu ve yol arkadaÅŸlığı bizim nasıl bir hicret ve nasil bir dost ile yola çıkmamızı gösteren en güzel örnektir. O dost ki, maÄŸarada bütün delikleri tıkadıktan sonra, en son deliÄŸe -Resulullah’a (s.a.v.) herhangi bir zarar gelmesin diye-ayağını tıkayandır. Acaba, günümüzdeki dostlarımız; Hucurat Suresi, 10. ayette buyurulduÄŸu üzere ; “Muhakkak müminler kardeÅŸtirler” ilkesi çerçevesinde düşünerek, hangileri zararlı hayvanın çıkabileceÄŸi delife ayaklarını deÄŸil, herhangi bir odun parçasını tıkamaktadırlar?
Türkiye’de var olan bütün inanmışların kurduÄŸu ve yaÅŸattığı cemaatler, cemiyetler vb. kuruluÅŸlar bu ayet çerçevesinde bütün inananlara aynı göz ile bakabilmektedirler mi, yoksa benim yanımda olan ve olmayan müslümanlar diye mi ayırmaktadırlar? Zannederim ki bu soruya verilebilecek cevaplar, pek olumlu olamayacakır.
Yani, Türkiye’de Hucurat suresi, 10. ayette iÅŸaret edildiÄŸi üzere bir kardeÅŸleÅŸme sanki yaÅŸanmıyor gibi. YaÅŸansaydı bu halde mi olurduk?
Yine Türkiye’de bazı müslümanlar Allah için deÄŸil de, birileri görsünler diye mi müslüman gibi yaÅŸamaya çalışıyorlar. “KomÅŸusu aç iken tok yatan bizden deÄŸildir” diyen, “hiçbiriniz kendi için arzu ettiÄŸinizi kardeÅŸiniz için de arzu etmedikçe iman etmiÅŸ olmazsınız” diyen Resulullah’ın (s.a.v.) yolunda bir komÅŸu ve kardeÅŸ sorgulamasına gidemeyen gözleri kör, kalpleri sağır, kulakları duymaz yığınlar var gibi gözükmekte, ÅŸu anki tabloda…
“Ä°yilik ve takva üzerinde yardımlaşın, günah ve düşmanlık üzerinde yardımlaÅŸmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın azabı çetindir” (Maide suresi, Ayet: 2) ilahi hitabında Yüce Yaradanımız, bize yardımlaÅŸmanın ölçütlerini veriyor. Türkiye’de ise inananların kimileri; küçük, basit, bayağı bir seçimde dahi en süfli yollara baÅŸvurarak, birbirlerine karalama uÄŸraşı içerisine girebiliyorlar. Çünkü bir beldeyi , bir ilçeyi, veya bir ili veyahutta bir derneÄŸi, bir sendikayı ele geçirmek her ÅŸeyden çok önemli(!). Gerçekten acaba öyle mi?
Hicret meÅŸakkatli bir yoldur ama sonuçta Medine gibi bir beldeye hoÅŸ bir karşılanışla dönüştür. Asıl dikkat edilmesi gereken nokta Mekke’den çıkıştaki o kararlılığı gösterebilmektir. Mekke’den çıkışta kararlılığı gösteren Ufuk Peygamber Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Mekke’ye muzafferan geri dönmüştür. Çok önemli nokta burada; kararlılık gösterebilen bir ÅŸahsiyet ortaya koyabilmektir. Yani, müslüman Allah’a güvenecek ve inandığı yolda kınayanların kınamasına aldırmadan hiç tereddüt etmeden emin adımlarla hedefe yürüyecektir. Burada önemli olan diÄŸer bir husus ise, yol arkadaşını seçerken ayaklarını en son deliklere tıkama cehdi içerisinde bir ruha sahip müslümanlarla beraber yola çıkabilmektir.
Bakınız Ãœstad Necip Fazıl “Büyük Feth” isimli ÅŸiirinde fethe giden yolu nasıl dile getiriyor:
BÃœYÃœK FETH
Medh O’na!
Büyük Feth O’na!
Büyük Fethin gününde,
Bütün Kureyş Kabe önünde.
Af dışında kalan, tam ondört kişi;
İçlerinde Hamzanın kaatili korkunç Vahşi,
Bir de Hind, ciğerini yiyen kadın, Hamzanın.
Tütmekte Kabeden, ruhu ezanın…
Okuyan mı; eski kul, Bilal.
Yüreklerde tek sual:
Sonumuz nice?
Bilmece!..
O ne af!
Her yer, her taraf
Ve topyekun Kabile,
Hatta Hind bile, VahÅŸi bile,
Tek tek bağışlandı Allah der demez.
İnsanlığı resulden gayrı kimse güdemez.
Resullerin Resulü, elinde bir ince dal,
Gösterdi: “Putları, Rabbim, yere çal!”
Üçyüzaltmış put ÅŸimdi yerde…
Hani ya Hübel, nerde?
Büyük Feth O’na!
Medh O’na!
(Es-Selam, Necip Fazıl Kısakürek, 1983, Istanbul, s.96-97).
“DoÄŸrusu inanıp hicret edenler Allah yolunda mallarıyla,
canlarıyla cihad edenler ve muhacirleri barındırıp, onlara
yardım edenler, iÅŸte bunlar birbirinin dostudurlar.”
(Enfal Suresi, Ayel: 721
Hicretteki asıl gaye; Yüce Yaradanımızı medh, sena ve ona kulluk görevimizi yerine getirebilmektir. Bunun için bizlere düşen görev; en güzel örnek olan Resulullah’I (s.a.v.) tanımaya çalışmak, yegane kitabımız olan rehberimiz Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışmak ve tanıyarak, anlayarak, yaÅŸayarak ebedi bir doÄŸuÅŸa adım atmaktır. Ebedi doÄŸuÅŸ her türlü putları yıkarak, Allah’tan baÅŸka hiç bir mabut olmadığını, sadece kal ile deÄŸil her halimizle hal ile gösrermekle gerçekleÅŸir.
Ebedi doÄŸuÅŸ ile yenilenen özümüz, bize biz olmanın ve o bizdeki “ben”e ulaÅŸmanın reçetesini verecektir. Bu reçeteyi gören ve bu reçete ile hayatının ilacını yudum yudum yudumlayan muhacirlere selam olsun…
ESSELAM
Göklerden son ilam;
Allah bir; bir, Ä°slam…
Lamelif, Eliflam;
Amanın ya Mevlam!
Esselam, Esselam!..
Ben Mecnun, O Leyla
Hasreti Kerbelam,
AteÅŸi incilam,
Bakisi hep melam..
Esselam, Esselam!
Düşünce iptilam,
Kelime heyulam.
Lisansız vaveylam;
Ne bir harf, ne kelam,
Esselam Esselam!..
Necip Fazl Krsakirek
*Birol DOK | AraÅŸtırmacı – Yazar | Kamer Sayı 5, Haziran 1996
*Yazarların görüşleri mutlak olarak Prizren Post’un görüşlerini temsil etmemektedir.
Etiketa: Birol Dok