Kosova’nın Bağımsızlık Süreci ve Temel Argümanı


PerÅŸembe, Åžubat 16th 2017

Kosova, Avrupa kıtasının en yeni ülkesi olması açısından ayrı bir yere sahiptir. Tarihi siyasi ve kültürel açıdan bakıldığında bölge imparatorluklardan çok fazla etkilenmiş olan Kosova, bölgenin tüm renklerini bünyesinde barındırmaktadır. Yaptığımız çalışmanın ilk bölümünde bu ülkenin coğrafi soysa-ekonomik ve kültürel özellikleri konusunda bilgiler verilmiştir.

İkinci bölümde ise Kosova tarihi, Yugoslavya dönemi, Kosova savaşı ve bölgeye yapılan Uluslararası müdahaleye yer verilmiştir. Son bölümde ise Kosova’nın bağımsızlık süreci, bölge ülkelerinin ve uluslararası aktörlerin bu bağımsızlığa karşı takındıkları tavır ve politikalarına yer verilmiştir. Herkesim tarafından bilinen önemi itibariyle balkanlar, daima ilgi konusu olmuştur. Bu sebep dolayısıyla ülke coğrafi olarak küçükte olsa hegemon güçler tarafından her zaman ilgi uyandırabilecek bir konuma sahiptir. Rusya, balkanlarda ABD yi istememekte ve enerji koridorunun emniyete alınması gibi politikalar izlemektedir.Diğer taraftan ABD, Kosova sayesinde bölgeye yerleşerek enerji hatlarını tutabilecek konuma yükselebilme politikaları izlemektedir.

Araştırma yaparken edindiğim bilgiler ışığında oluşan fikir ise, bölgenin önemli olması sebebiyle herkesin burada olmak istemesi ve buradaki pastadan pay almak için Kosova üzerinden siyaset gütmektedirler. İster Rusya, ister ABD, ister AB olsun yada bölgedeki aktörler olsun Kosova’yı başı boş bırakmayacaklardır.

1. KOSOVA’NIN TANITILMASI

1.1.Kosova’nın Coğrafi Konumu
Balkan coğrafyasının en eski halklarının yaşadığı Kosova, 10.861 km2’lik bir yüz ölçümüne ve 2,3 milyon nüfusa sahiptir. Balkanlarda önemli bir konuma sahip olan Kosova’nın başkenti yarım milyonu geçkin nüfusu ile Priştina’dır. (YILMAZ 2005, 13)Diğer önemli şehirleri arasında Prizren, Cakova, Ferizay, İpek, Gilan ve Mitrovitsa’dır. Coğrafi konum olarak Kosova, Avrupa kıtasının güneyinde bulunan, Balkan yarımadasının kuzeybatısında yer alır. Kosova, Kopaonik ve Şar sağları arasında Arnavutluk, Karadağ, Makedonya ve Sıırbistan’ı hem coğrafi hem de stratejik yönden birbirine bağlayan çok önemli bir konuma sahiptir. (SİPAHİOĞLU 2009, 11)

1.2. Sosyo-Ekonomik Durumu

‘Bölgenin en fakir evi’ olarak adlandırılan Kosova, iktisadi açıdan durumu iyi değildir. Nüfusun kalabalığı, tarımın geri kalmışlığı ve %50’lere varan işsizlik oranı bölgenin temel ekonomik özelliklerini oluşturmaktadır. Zengin maden kaynaklarına sahip olmasına karşın tarım ve hayvancılık geçim konusunda başı çekmektedir. (YILMAZ 2005, 14)

1.3. Kültürel ve Dini Yaşam

Bu coğrafyadaki varlıklarını M.Ö. 3000 yıllarına kadar dayandıran Arnavutlar bu süre içerisinde Roma, Slav ve Osmanlı imparatorlukların etkisi altında kalmışlarıdr. Bu etki kendi din ve kültürel ilişkilerinin belirleyici unsurları halini almıştır. 9.y.y. dönemlerinde misyonerler bölgede etkilerini arttırmış, kuzey bölgede yaşayan Arnavutlar Katolikleşmiş, güney bölgede yaşayan Arnavutlar ise Ortodoks etkisinde kalmıştır.
Osmanlının bölgeye hakim olmasından sonra bölgede İslamlaşma hareketleri görülmüştür. Bölgede özellikle Bektaşilik mezhebi ağırlığını hissettirmektedir. (YILMAZ 2005, 23) Günümüz değerlendirildiğinde nüfus’un %76 ‘sının Müslümanlardan oluştuğunu, Hıristiyan-Katolik dinine mensup olanlar %16, Hıristiyan-Ortodoks dinine mensup olanlar %8 civarındadır. (ÜNAL 2009, 10)

2. KOSOVA TARÄ°HÄ° VE BAÄžIMSIZLIK SÃœRECÄ°

2.1. Kosova Tarihi
2.1.1. Yugoslavya Öncesi Dönem

Arnavutların kökenleri incelendiğinde M.Ö.8. ve 9. y.y.larda Balkan yarımadasına gelen Hint-Avrupa kökenli topluluklardan biri olan İlirlere dayandığı görülmektedir. Bölge olarak kastedilen bugünkü; Arnavutluk, Dalmaçya, Kosova, Karadağ ve Bosna-Hersek bölgesi ifade edilmektedir. (YILMAZ 2005, 29)
M.Ö.3.y.y. gelindiğinde bölgede Dardanya milleti yaşamıştır. (SİPAHİOĞLU 2009, 39) Bu bölge M.S. 3 y.y. dönemlerinde Bizans yönetimine girmiştir. 6. ve 7.y.y. gelindiğinde Slav kabilelerinden oluşan büyük bir topluluk bölgeye yerleşmiş yüzyıllar boyunca bu bölgeyi Slavlaştırma politikaları izlemişlerdir. 12.y.y. da ise bölgede Sırp krallığı kurulmuş ve bu krallık 14.y.y. kadar bölgede hâkimiyetini devam ettiriştir. (ÜNAL 2009, 36)

14.y.y. gelindiğinde Kosova tarihini artık Osmanlılar yazmaya başlamşlardır. 28 Haziran 1389 tarihinde Kosova Savaşı yapılmış ve Sultan I. Murad Hüvanvendigar bu toprakları Osmanlı’ya katmıştır. Kendiside bu savaş esnasında şehit olmuştur. Bu tarihten itibaren bölgeye Arnavutlar ve Türkler yerleştirilmeye başlanmış ve nüfus Arnavutların lehine gelişmiştir. Bununla beraber İslamlaşmak Arnavutlarında işine gelmiş Slavlaşmaktan ziyade İslamlaşmayı tercih etmişlerdir. Böylece bölgede daha etkin olma ve nüfuslarını daha çabuk arttırma imkanını yakalamışlardır. (YILMAZ 2005, 30-32) Ayrıca Osmanlının bölgeyi Türkleştirme adına yaptığı iskan politikaları dikkate alındığında Anadolu ailelerini bu bölgeye gönderdiği ve özellikle Kayseri, Sivas Akhisar ve Tokat gibi şehirlerden göç ettirilmiştir. (SİPAHİOĞLU 2009, 21)

19 y.y. gelindiğinde Osmanlı bölgedeki hakimiyetini kaybetmeye başlamış 1878 Ayastefanos anlaşması ve Berlin konferansıyla Kosova, Sırbistan ve Karadağ’a bırakılmıştır. Bu tarihlerde bölgede Bağımsızlık hareketleri başlamış ve 1829’da Yunanistan, 1878 ‘de Romanya, Karadağ ve Sırbistan, 1908’de Bulgaristan bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. (YILMAZ 2005, 33)

Balkan savaşlarının çıkmasının akabinde Sırplar, Kosova bölgesini elde etmek için harekete geçmiş ve 22 Ekim 1912 tarihinde Kosova’yı işgal etmişlerdir. Neticede 30 Mayıs 1913 tarihinde Londra anlaşmasıyla Kosova, Sırbistan’a bırakılmıştır. (ÜNAL 2009, 28) Bölge Sırpların yönetimine geçince çoğunlukta olan Arnavut halkına asimilasyon uygulamaya, Nüfus yapısını değiştirmek için Sırpları bölgeye taşımaya ve yerli halkı zorla göç ettirmek gibi politikalar uygulamaya konulmuştur. (BALLA 2008, 3)

2.1.2. Yugoslavya Sonrası Dönem

I.Dünya Savaşı başladığında ise Kosova bölgesi Avusturya-Macaristan işgaline uğramış fakat bu ülke savaşı kaybedince topraklar yine Sırbistan kontrolüne geçmiştir. Bu tarihten itibaren Kosova’yı sömürge haline getirme çabaları başlamıştır. 1921 yılına gelindiğinde Sırp-Sloven-Hırvat Krallığı tamamen Sırpların kontrolüne geçmiş ve 1929 tarihinde diktatörlüğe dönüşmüştür. Bu dönem çok uzun sürmemiş, I.Yugoslavya olarak anılan bu ülke 1941 tarihinde tekrar parçalanmıştır. (YILMAZ 2005, 34-36)

II. Dünya Savaşı sonunda Komünist Parti yönetimi iktidara gelmiş ve 29 Kasım 1945 tarihinde cumhuriyeti ilan etmiştir. Tito’da cumhurbaşkanı seçilmiştir. Tito bölgedeki tüm unsurları birleştirerek yeni bir ülke oluşturma idealine sahip bir lider olarak Yugoslavya Federasyon’unu kurmuştur. II.Yugoslavya diye bilinen bu cumhuriyet altı kurucu cumhuriyetten meydana gelmiştir. Bunlar; Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Makedonya, Karadağ ve Bosna-Hersek ve iki özerk vilayet olan Voyvodina ve Kosova ‘dır. Tito 1946 yılında çıkardığı bir kanunla Kosova’yı ve Voyvodina’yı Sırbistan’a bağlamıştır. (YILMAZ 2005, 37-39)

1963 yılında Yugoslavya Anayasısın da yapılan bir değişikle Kosova Direk olarak Belgrad yönetimine bağlanmış ve daha önce verilmiş olan özerklik yetkileri ellerinden alınmıştır. Bu değişiklikten hiçte hoşnut olmayan Kosova halkı artık sesini daha gür çıkarmaya başlamış Avrupa’nın da desteğini alarak kendilerine de cumhuriyet statüsü verilmesini talep etmişlerdir. Bu ayaklanmaya kayıtsız kalamayan Tito yönetimi 1974 yılında Anayasada değişiklik yaparak Kosova ve Voyvodina’ya federal yapıdaki cumhuriyetler gibi temsil ve oy hakkı vermiştir. Bu haklar arasında kendi parlamentosunu kurabilme, kendi ordu ve polis teşkilatını kurabilme, kendi anayasasını yapabilme gibi haklar yer almış fakat tüm bunlar verilmesine karşın cumhuriyet statüsü verilmemiştir. (YILMAZ 2005, 40)

1980 yılında Tito’nun ölümünün ardından Kosovalı Arnavutlar Kosova’nın özerk bölgeden federe cumhuriyete çıkarılması için gösterilere başlamıştır. Belgrad yönetimi bu durum karşısında baskısını arttırmıştır. 1989 yılında Yugoslavya Devlet Başkanlığına seçilen Slobodan Miloseviç Kosova’nın özerklik statüsüne son vermiş anayasada yapılan değişiklikle Arnavutlara ve Türklere ‘azınlık’ statüsü verilmiştir. (YAVUZ 2008, 10) Artık Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin yönetimi bir anlamda Sırpların eline geçmiştir.
Yukarıda anlatılan gelişmelerin temelinde Yugoslavya’nın dağılmasını fitilleyen ve sonrasında da alevlendiren gelişmeler olarak; (AYHAN 2008, 32)

– Ülkeyi demir yumrukla yönetse de Yugoslavya’nın mayası konumunda olan Josip B.Tito’nun ölümü,
– Sırbistan’ın Hırvatistan’ın dönem başkanlığını engellemesi
– Sırbistan’ın Kosova ve Voyvodina’nın özerkiğini kaldırması
– Bunun bir sonucu olarak Sırbistan’ın bu iki birimin yetkilerini de devralması neticesinde Yugoslavya’yı Sırp egemenliğine sokması sayılabilir.

Kosovalı Arnavutlar 28 Aralık 1989 tarihinde, İbrahim Rugova liderliğinde ilk siyasi partileri olan Kosova Demokratik Birliği (LDK) ‘yı kurmuştur. Rugova’nın bu partisi başlarda pasif direniş sayılacak politikalar izlemiş problemleri uluslar arası platformlara taşıyarak çözüm bulma yolunu seçmiştir. (YÜRÜR 2008, 25)
Yugoslavya’nın dağılma sürecinde Kosovalı Arnavutlarda boş durmayarak 22 Eylül 1991’de bağımsızlığını ilan etmişlerdir. Bu karar 26-30 Eylül 1991 tarihinde yapılan bir referandum ile halkın %87’lik katılımı ve %99,87 gibi çoğunlukla kabul görmüştür. Kosovalı Arnavutlar, bu kararlar doğrultusundaki süreç içinde siyasal kurumları, eğitim, sağlık sistemleri, vergilendirme, kültür ve spor faaliyetleri ile paralel bir devlet ‘gölge devlet’ oluşturmuştur. (YAVUZ 2008, 10)

1992 yılına gelindiğinde Yugoslavya Federal Cumhuriyetinden Bosna- Hersek, Slovenya, Hırvatistan bağımsızlıklarını kazanmışlardır. Daha sonra Sırbistan ve Karadağ kendi aralarında yeni bir Yugoslavya Cumhuriyeti kurmuşlardır. Bu kurulma esnasında Kosova ve Voyvodina’da bu cumhuriyetler içerisinde özerk bölge olarak yer almışlardır. (TANGÖR 2008, 97)

2.2. Savaş ve Uluslararası Müdahale

Tabi ki bu ayrılıklar kolay olmamış Sırbistan ve Bosna-Hersek 1995 yılına kadar kendi aralarında savaşmışlardır. Fakat Bosna-Hersek Savaşı’nı sona erdiren Dayton Barış Anlaşması’nda Kosova sorunundan bahsedilmemesi sonucu hayal kırıklığı yaşayan Arnavutlar arasında giderek daha fazla sayıda grup barışçı direnişin işe yaramadığını dile getirmeye başlamışlardır. 1996’da Sırp güvenlik güçlerine ve Arnavut işbirlikçilere yönelik saldırılara başlayan Kosova Kurtuluş Ordusu (Ushtria Çlirimtare e Kosovës-UÇK) ilk kez Sırplar tarafından öldürülen bir Arnavut öğretmenin Aralık 1997’deki cenaze töreni sırasında kamuoyunun önüne çıkmıştır. Miloşeviç yönetiminin bu saldırılara tepkisi ise sivil-milis ayrımı yapmadan tüm Arnavutlara yönelik baskı ve saldırılar şeklinde olmuştur. (COŞKUN 2010, 58) 1998 yılına gelindiğinde ortam iyice gerginleşmiştir. Arnavutlar’ın 22 Mart’ta parlamento seçimleri yapacaklarını duyurmaları Sırplar için bardağı taşıran son damla olmuş Sırp polisi ve askerleri 28 Şubat 1998 tarihinde Drenice kasabasına saldırı düzenlemişlerdir. (Fatma TAŞDEMİR 2009, 147) UÇK’nın eylemleri aynı şekilde artmıştır ki Kosova Parlamentosu Temmuz 1998’de UÇK’nın silahlı mücadelesini resmi olarak kabul etmiştir. (KARAKOÇ 2006, 229)

Dayton anlaşmasında sonra bölgede sükunetin tekrar bozulmasından endişe duyan dünya devletleri bölgeyle ilgilenmek için tekrar harekete geçmişlerdir. Bölgede ikinci bir Bosna faciası yaşanmasını istemeyen ABD, Avrupalı beş devlet ve Rusya, Sırp hükümetinin kuvvet kullanmasını protesto ederek bu ülkeye silah ambargosu uygulanması kararlaştırılmıştır. (Fatma TAŞDEMİR 2009, 147) ABD ve Avrupa ülkelerinin Kosova’da taraflar arası bir anlaşma yapılmasına yönelik girişimlerin sonuçsuz kalması ve çatışmaların şiddetlenmesi üzerine, 5 Haziran 1998’de Arnavut lider İbrahim Rugova Sırp asker ve polislerinin Kosova’dan çekilene kadar görüşmelere katılmayacağını açıklamıştır. Batılı devletlerin yoğun diplomatik çabaları sonucunda Miloşeviç anlaşmaya razı olmuştur.

Miloşeviç ile BM temsilcisi Richard Hoolbroke arasında 12 Ekim 1998 tarihinde imzalanan anlaşma gereğince, Kosova’daki Yugoslav asker ve polis sayısının eski seviyeye indirilmesi, birliklerin geri çekilişini gözlemlemek üzere 2000 kişilik bir heyetin bölgede konuşlandırılmasına karar verilmiştir. Ancak 18 Ocak 1999 tarihinde Priştina’nın Racak köyünde Sırp askerlerinin düzenlediği saldırı neticesinde 45 sivil hayatını kaybetmesiyle anlaşma bozulmuştur. (YILMAZ 2005, 50)

5 Şubat 1999 ‘da Rambouillet’te taraflar arasında gerçekleşen iki turlu barış görüşmeleri, Sırp tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bunun üzerine NATO harekat emri vermiş ve 24 Mart günü Yugoslavya’ya yönelik hava harekatı başlamıştır. Hava harekatı esnasında Yugoslavya yönetiminin kritik noktalarını hedef alan NATO operasyonuna Sırplar, Arnavutlara yönelik etnik temizlik operasyonunu hızlandırarak karşılık vermiştir. Neticede kara harekatı gündeme gelmiş bundan çekinen Belgrad yönetimi 9 Haziran 1999 tarihinde barış anlaşmasını imzalamayı kabul etti. Bu anlaşmada Rambouillet görüşmeleri esas alınmıştır. (YILMAZ 2005, 50)

Rambouillet görüşmeleri içerik olarak Kosova’yı adeta bir koloni yönetimine almıştır. Sırp askeri ve polisi bölgeden derhal çekilecek, bölge BM tarafından tayin edilecek sivil ve askeri bir milletlerarası barış gücü konuşlandırılacak, Kosova’da BM güvenlik konseyi kararı akabinde hemen normal hayata geçiş sağlanacak, KKO (Kosova Kurtuluş Ordusu) silahsızlandırılacak 1244 kararı çerçevesinde Yugoslavya’nın bir parçası gibi görünecek fakat hemen hemen hiçbir bağlantısı kalmayacaktır. (YILMAZ 2005, 59)

2.3.BM, UNMIK, NATO ve KFOR Faaliyetleri ve Etki Alanları

NATO’nun bu harekattaki amacı siyasi olarak Miloşeviç’i barışa razı etmek, askeri hedefleri ise Sırpların etnik temizlik hareketine son vermek, askeri ve ekonomik güçlerini yıpratmak, komuta-kontrol, haberleşme , ulaşım sistemlerini felce uğratmak ve moral çöküntüsü yaratmak suretiyle siyasi hedeflerin ele geçirilmesini sağlamak olmuştur. (ÜNAL 2009, 37)

Bu harekat, savaşın ‘kara harekatı yapılmaksızın’ kazanabileceğini gösteren ilk hava harekatı olması bakımından da önem taşımaktadır. Bu süreçte aralarında Türk savaş uçaklarının da bulunduğu 912 NATO uçağı, 37500 sorti yapılmıştır. (ÜNAL 2009, 38) Makedonya’nın Kumanova şehrinde NATO ordusu, YSFC ordusu ve Sırbistan İçişleri bakanları temsilcileri arasında alınan kararla Sırbistan kuvvetleri en geç 11 gün içinde Kosova’yı terk etme kararı çıkmıştır. BM güvenlik Konseyinin 1244 sayılı kararı doğrultusunda KFOR( Kosova Gücü) ve UNMIK ( Birleşmiş Milletler Kosova Misyonu ) Kosova yönetimini ele almıştır. (SİPAHİOĞLU 2009, 128)
NATO müdahalesinin ardından Kosova uluslararası toplum tarafından yönetilmeye başlanış ve BM Kosova Misyonu (UNMIK) yönetimde söz sahibi ve başlıca güç haline geldi. Her ne kadar BM Güvenlik Konseyi’nin 1244 sayılı kararına göre Kosova Sırbistan’ın parçası sayılsa da, Belgrad’ın bölge üzerinde etkisi ve fiili kontrolü kalmamıştır. (COŞKUN 2010, 66)

BM ‘in 1244 sayılı kararı neticesinde oluşturulan UNMİK’i şu faaliyetler için oluşturmuştur. (TANGÖR 2008, 127)
– Temel sivil idare işlevlerini gerçekleştirmek
– Kosova’da tam özerkliğin ve öz yönetimin oluşmasını güçlendirmek
– Kosova’nın gelecekteki statüsünü belirlenmesi için siyasi süreci tesis etmek
– Tüm uluslar arası mercilerin insani ve afet yardımlarını eşgüdümlemek
– Önemli altyapı inşaatlarını desteklemek
– Sivil hukuk ve düzeni sağlamak
– İnsani hakları geliştirmek

UNMIK’in gelecekteki misyonu da şu şekilde planlanmıştır. Güvenlik konseyinden yeni bir karar çıkarıldıktan sonra bütün görevlerini BM, sivil personel bürosuna 120 gün içerisinde devredecektir. UNMIK şimdiye kadar yaptığı görevleri ve çatısı altındaki Kosova’daki kuruluşlarını sivillere devredecek ve UNMIK feshedilecektir. BM bundan sonra UNMIK görevlerini yapmayacak, bu görevleri Kosova yöneticileri sahiplenecektir. (BALLA 2008, 31)
NATO’nun Kosova’daki çatışmaya ilişkin amaçları şu şekildedir; tüm askeri harekatın kesin olarak durdurulması, şiddet ve baskının bir an önce sona ermesi, Kosova’dan askeri, polis kuvvetlerinin çekilmesi, Kosova’da uluslararası bir sivil varlığın bulundurulması, tüm mültecilere ve yerlerinden edilmiş insanların geri dönmesi olmuştur. (TANGÖR 2008, 129)

KFOR 12 Haziran 1999 tarihinde BM himayesinde bölgeye girmiştir. Genel hatlarıyla görevleri şunlardır: Kosova’da güvenli bir ortam oluşturmak ve bu ortamın sürmesini sağlamak, çatışmaya son veren anlaşmaların uygulanmasını gözlemlemek, izlemek ve gerekirse uygulanması için güç kullanmak, UNMIK faaliyetlerine yardımcı olmaktır. (TANGÖR 2008, 131)

Bu çalışmalar dahilinde BM rolü ise şöyledir; Güvenlik Konseyinden çıkan karar ve yapılan anlaşmaların Kosova tarafından yerine getirilmesi için bir Garantör olmasıdır. (BALLA 2008, 28-29)

3. KOSOVA’DA SİYASAL SİSTEMİN KURULMASI VE
BAÄžIMSIZLIK SÃœRECÄ°

3.1.Seçimler ve Bağımsızlık Süreci

2001 yılına gelindiğinde normalleşme çabaları içerisinde Kosova’da genel seçim yapılmış ve ilk gerçekleştirilen demokratik seçimde Rugova’nın partisi LDK (Kosova Demokratik Birliği) kazanmıştır. Şubat 2002’de Rugova, Kosova cumhurbaşkanı seçilmiş, Bayram Recebi başbakanlık görevine getirilmiştir. (ÜNAL 2009, 40)
2006 yılında ise Rugova’nın ölümünden sonra Kosova’nın ikinci cumhurbaşkanı Fatmir Seydiu olmuş, başbakanlığa ise Agim Çeku gelmiştir. 2007 yılı içerisinde BM özel temsilcisi Martti Ahtisaari’nin Kosova için hazırladığı ‘Statü Önerisi’ raporu Priştina ve Belgrad yönetimine iletilmiştir. Raporda belirtilen siyasi ve ekonomik temel atıldığında ve yerel kurumlar olgunlaştığında Kosova’nın kendi kendisini yönetebileceği gibi tanımlamalar konulmuştur. (YAVUZ 2008, 11)

Kosova Meclisi milletvekilleri, artık ülkenin bağımsızlığını sağlayacak liderleri seçmiş 10 Ocak 2008’de Kasım 2007 seçimlerinin galibi Kosova Demokrat Partisi (PDK) lideri Haşim Taçi’yi başbakan olarak cumhurbaşkanlığına ise tekrar Fatmir Seydiu seçilmiştir. Tüm bu sancılı süreçler neticesinde 2 milyonluk Kosova 17 Şubat 2008’de bağımsızlığını ilan etmiştir. Bu dönemde cumhurbaşkanı Fatmir Seydiu, Başbakan ise Haşim Taçi’dir. Taçi; Kosova Kurtuluş Ordusunun esi komutanlarından olup Arnavutların Sırbistan’dan kopma mücadelesinin köklü isimlerinden biri olmuştur. İlk tanıyan ülkeler ise Kosta Rika ve Afganistan daha sonra ABD ve Türkiye olmuştur. (ÜNAL 2009, 44)Kosova’nın hukuki altyapısının oluşturulması için 9 Nisan 2008 tarihinde anayasa kabul edilmiş; Kosova, ‘Arnavutça ve Sırpça olmak üzere iki resmi dile sahip parlamenter bir cumhuriyet’ olarak tanımlanmıştır. (ÜNAL 2009, 47)

3.2.Uluslararası Aktörlerin Bağımsızlık Konusuna Yaklaşımı

Rus dış politikasının gidişatına yön veren isimlerden olan E.Pirimakov Kosova’ya bağımsızlık verilmemesi için şu 3 nedeni sıralamaktadır. (BALLA 2008, 40)
– Kosova’ya bağımsızlık verildiği anda eski Sovyet ülkelerinin ‘Gürcistan-Abhazya, Gürcistan-Osetya ve Moldova-Pridjenstroves’ arasındaki donmuş olan çatışmaların tekrar başlayabileceği ihtimalidir.
– Kosova’nın bağımsızlığa ulaşacağı gün bu balkanlarda mevcut sınırları değiştirebilecektir. Burada Büyük Arnavutluk, Büyük Kosova gibi yeni oluşumlar olabilme ihtimalidir.
– Kosova bağımsızlığı Rus kamuoyunu olumsuz yönde etkileyecektir, çünkü Rus halkı her zaman Sırpları desteklemiştir.

ABD Kosova’nın bağımsızlı süresince belki de en çok desteği veren ülke konumundadır. Sebeplerin başında ise Balkanlar’da Washington’un kontrolünde oluşacak yeni bir ‘müttefik ülke ‘ oluşturma çabası gelmektedir. Bu da şu demektir; artık ABD’nin Balkan bölgesinde de bir üssü, bir limanı ve kendine çıkarları doğrultusunda yönlendirebileceği bir ülke olması anlamına gelmektedir. Diğer bir sebep ise doğudan batı dünyasına inşa edilmiş ve ileridede inşa edilmesi planlanan enerji hatlarının bu bölgeden geçmesi ayrıca ABD’nin bu bölgede ilgisini arttırmaktadır. (YÜRÜR 2008, 27)

AB penceresinden konuyu ele aldığımızda ise tam bir mutabakat sağlandığı söylenemez. Çünkü AB siyasi karar alırken bir birlik olarak değil her ülke ferdi olarak karar almaktadır. Bu da ortak bir tavır sergileme sorununu ortaya çıkarmaktadır. Örnek olarak, İspanya, Kıbrıs Rum Kesimi, Yunanistan, Romanya gibi ülkeler halen Kosova’yı tanımamaktadır. Sebeplerine bakıldığında ise kendi topraklarında bu ve buna benzer sorunlarının olduğu ayrılıkçı hareketlerin yaşandığı veya yaşanabileceği ihtimalini göz önüne alarak tanımamaktadırlar. (YÜRÜR 2008, 28)

AB’nin özellikle Kosova savaşında kendini gösterir şekilde harekatta ön saflarda yer almasındaki amaç, Bosna savaşında kendisine güvenen bölge insanının ve dünyanın saygısını yitirmesi ve kaybolan itibarını yeniden kazanma çabaları olarak okunabilir. Tabiki bu harekatı NATO şemsiyesin altında gerçekleştirmiştir. (AYHAN 2008, 31)

AB’nin Kosova’yı bağımsızlığına kavuşturma isteğine karşılık Sırbistan’ın bağımsızlığa karşı tutumu nasıl bağdaştırılabilir? Şöyle bir ihtimal akılda tutulmalıdır. Uluslararası ilişkilerde pazarlıklar hep var olan bir olgudur. Sırbistan elbette Kosova’yı elinde tutmak istemiş ve bunun için gayret göstermiştir. Ancak Sırbistan kuvvetle muhtemel olarak şunu da görmüştür ki, Kosova’nın bağımsızlığı geri dönülmesi çok zor bir gerçektir. Bunun temel göstergeleri olarak, (AYHAN 2008, 34)

– Kosovalı Arnavutların Sırbistan ile birleşmeye, onun egemenliğine kalmalarına kesinlikle karşıdır,
– Uluslar arası toplumun (başta AB ve ABD olmak üzere) Kosova’nın bağımsızlığında kararlı olmalarıdır.
O halde zarardan kar sağlama düşüncesiyle gerek AB ve ABD gerekse BM ve NATO örgütlerle pazarlık politikası takip ediyor olabilirler. AB’nin Sırbistan’a kesin bir üyelik tarihi vermesi belki de tüm sorunların bir anda ortadan kaybolmasına neden olacaktır. Yani Sırbistan Kosova sorununu kullanarak AB’ne giriş için elinde bir koz bulundurmaktadır. Üstelik bu sorunun bu türlü bir çözüm için AB’nin ve ABD’nin de istekli olduğu bilinmektedir.
Gerek Yugoslavya’nın dağılması gerekse NATO operasyonu döneminde Sırbistan’ın toprak bütünlüğünün korunmasında yana olan Türkiye, gelişen jeopolitik ortam nedeniyle Kosova’yı bağımsızlık ilanının akabinde bölge devletleri Arnavutluk, Makedonya ile birlikte ilk tanıyan ülkelerden biri olmuştur. Türkiye’nin Arnavutlar ile tarihi, kültürel ve dini bağları açısından konuya bakıldığında ülkede Kosova’nın bağımsızlığına sempati ile bakıldığı söylenebilir. (YÜRÜR 2008, 29)

Türkiye’nin Kosova’yı tanımasındaki bir başka etken ise KKTC’ne örnek teşkil edebilmesidir. Kosova’nın tanınması Türkiye’nin de KKTC hususunda elini güçlendirecektir. Ayrıca Rusya Devlet Başkanı Vladmir Putin, ‘Kosova tanınıyorsa yıllardır bir devlet olarak bulunan KKTC’ninde devlet olarak tanınması gerekir.’ şeklindeki açıklamaları olmuştur. (YÜRÜR 2008, 29)

SONUÇ

Kosova Avrupa kıtasının güneydoğusunda yer alan balkanlar bölgesinde bir devlettir. Tarihi kökenleri M.Ö. 8.9.y.y.lara kadar geçmişe sahip olan bu ülke ilk defa İliryalılar tarafından kurulduğu bilinmektedir. M.S.3.y.y. Bizans ve Roma’nın etki alanına girmiştir. M.S.6. ve 7.y.y. bölgeye Slavlar yerleşmeye başlamış ve 12 ve 14.y.y.arası bu bölgede hakimiyetlerini sürdürmüşlerdir.1389 yılında bölge Osmanlıların yönetimine geçmiş ve 19.y.y. sonu 20.y.y. başına kadar hakimiyetleri devam etmiştir.

Balkan savaşları ve I. Dünya Savaşı sonrası Bölgede Yugoslavya Cumhuriyeti kurulmuştur. II. Dünya savaşı sonrası tekrar bir yapılanma sürecine giren bölge Tito yönetiminde yeni bir Yugoslavya Cumhuriyeti kurulmuştur.Bu yapılanmalar neticesinde 20.y.y. Kosova bölgesi Yugoslavya Soyalist Federal Cumhuriyetinde Sırbistan cumhuriyetine bağlı özerk bölge olarak yerini almıştır. 1980 yılında Tito’nun ölümü ile Kosova Bağımsızlık yolunda adımlar atmaya başlamıştır.

İlk olarak özerk bölge statüsünden kurtularak cumhuriyet olma yolunda politikalar izlemiş 1990 yıllarına gelindiğinde ise artık tamamıyla bağımsız bir ülke olma yolunu seçmiştir.1996-1997 yıllarından itibaren Belgrad yönetimiyle bağımsızlık için savaşmıştır. 1999 yılına gelindiğinde BM bölgeye müdahalesi sonucu Belgrad yönetiminden ayrılmıştır.Tam 9 yıl BM ve Uluslararası sistem tarafından yönetilen Kosova 17 Şubat 2008 tarihinde bağımsızlığını ilan etmiştir. Tabiki bölgede çok büyük tepkilerle karşılaşmış bölge aktörleri tarafından ilk başlarda tanınmamıştır. Başta Rusya, Sırbistan, Yunanistan ve Romanya ülkeleridir. Halen daha bu ülkeler tarafından tanınmamaktadır. Fakat Kosova Dünyanın Hegemon güçleri olan ABD ve AB’nin önde gelen ülkelerinin desteğini alarak yoluna devam etmektedir.

Yazar: Gün TAŞ

KAYNAKÇA

BALLA, Shefqet. Cilt 1, Yeni Bir Kosova’nın Doğuşu içinde, yazan Shefqet BALLA. İzmir, İzmir: Zeus Ktapevi, 2008.

COŞKUN, Birgül Demirtaş. «Birgül Demirtaş COŞKUN.» Uluslararası İlişkiler Dergisi 7, no. 27 (2010): 51-56.

Fatma TAŞDEMİR, Pınar YÜRÜR. «Kosova Sorunu: Tarihi ve Hukuki Bir Değerlendirme.» Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 3, no. 99 (2009): 135-152.

KARAKOÇ, Jülide. «ABD’nin soğuk Savaş Sonrası Hegemonya Çabaları Etkisinde Nato’nun Kosova Müdahalesi.» Gazi Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi 8, no. 1 (2006): 227-242.

SİPAHİOĞLU, Bahtiyar. Cilt 1, Tarihi ve Siyasi Yönüyle Kosova içinde, yazan Bahtiyar SİPAHİOĞLU. Prizren, Prizren: Balkan Aydınları ve Yazarları Yayınları, 2009.

TANGÖR, Burak. Avrupa Güvenlik Yönetişimi Bosna,Kosova ve Makedonya Krizleri. Cilt 1, Avrupa Güvenlik Yönetişimi Bosna,Kosova ve Makedonya Krizleri içinde, yazan Burak TANGÖR. Ankara, Ankara: Seçkin Yayıncılık, 2008.

ÜNAL, Abidin. Geçmişten Günümüze Kosova Tarihi ve Türkiye-Kosova İlişkileri içinde, yazan Abidin Ünal. Ankara, Ankara: Genelkurmay Askeri Tarih ve Strateji Etüt Başkanlığı Yayınları, 2009.

YAVUZ, Celalettin. «’Balkanlaşan’ Eski Yugoslavya’daki Gelişmeler ve Yeni Ülke Kosova.» 2023, no. 83 (Mart 2008): 4-12.

YILMAZ, Murat. Cilt Step Ajans, KOSOVA Bağımsızlık Yolunda içinde, yazan Murat YILMAZ. İstanbul, İstanbul: İlke Yayıncılık, 2005.

YÜRÜR, Pınar. «Kosova’nın Bağımsızlık Süreci,Bölgesel ve Küresel Etkileri.» 2023 (Ay Grup Yayınları), Mart 2008: 24-29.

*Yazarların görüşleri mutlak olarak Prizren Post’un görüşlerini temsil etmemektedir.

Etiketa: ,
En son