Salı, Kasım 15th 2016

Harun KARAHANLI
Ne kadar garip değil mi? Tek bir kişi, Ortadoğuya geliyor ve öyle bir fitne atıyor ki bir asır etinden sütünden faydalanıyor. Arabistanlı Lawrance fena yemiş bizi…
Sonuç: Türklere öğretildi; “Araplar haindir!”, Araplara telkin edilen; “Türkler (Osmanlı) Arapları sömürüyordu” (Malum padişah-ı penah hazretlerinin makam aracına her gün petrol gerekiyordu…)
Yüz yıl kadar önce, başıbozuk bedeviler örgütlenerek Devlet-i Aliyye’ye isyan bayrağı çekmiş ve koca imparatorluk dağılmıştı. O gün bu gündür bir dem huzur ve barış yüzü görmeksizin, halen kan ağlayan Ortadoğu yine bu içerden çözülme, iç savaşlarla sahte baharlara çekiliyor.
Araplar topyekün isyan etmediler, asla arkadan vurmadı ihanet etmediler, Surre Alayları ile kendilerini ihya eden bu necip kavm-i Türkü! Sadece kumaşı farklı mezhep üretilmişti kraliyet laboratuarında ve servis edildi bedevi Araplara! Bu gün olduğu gibi dün de mezhebi bir fitne sokularak dağıtıldı o canım eller.
Yıllarca bize Türkiye’de, “Araplar haindir, bizi ihanet ettiler” teranesi koparttıran o üst akıl, o görünmez düşman, Arap dünyasında da Türkleri, Osmanlıyı şehvetperest, harem düşkünü ve sömürgeci olarak resmettiler! Bize “yüzünüzü batıya dönün” telkinini verdiren üst akıl, biz yüzümüzü batıya dönmüşken doğuda çoktan petrol ve madeni sömürmeye başlamıştı bile!
Yıl 1715, İspanya veraset savaşları anlaşmasıyla meşgul ve Osmanlı’nın ticaret yollarını tuttuğu, “Barbaroslar”lardan habersiz kimsenin iç denizlerde kağıttan gemi bile yüzdüremediği yıllardan sonra yeni ticaret yollarının yeni sömürgeleri arayış yüzyılının devamı…
Tam yüz yıl sonra, 1815 Viyana kongresinde “büyük başlar” yeniden toplanıp yeni bir dünya kurdular, zamanın kutlu gücüne göre şekillenen dünya. Ve ondan da tam yüz yıl sonra 1915’te I. Cihan Harbi ve yeniden bir dünya kuruldu, tabi bu defa deniz gücü değil petrol gücüne geçmişti dünya hâkimiyeti…
Bu arada üç İmparatorluk tarihe gömülmüştü. Ne diyelim, bir yüz yıl daha koyalım en sondakine, şu an neler olduğu hakkında da herhalde bir şeyler çağrışmıştır.
Tuğrul ve Çağrı beylerle yere düşecekken tutup kaldırılan sancak-ı nebi, Alparslan’la yüceldi, Selahaddin’le yürüdü, Fatihle, Yavuzla, Süleyman’la büyüdü ve Sultan II. Abdülhamid’le gölgede dalgalandı.
1915’te bir Sırp gencinin Avusturya-Macar İmparatorluğu’nun veliahtını öldürmesiyle kıvılcımlanan harp ateşi, II. Dünya savaşıyla artçılar yaşayarak soğuk savaşın kutuplu dünyasıyla seyretti. Ve nihayet bir yüzyıl daha böyle geçti. Şimdi ise yeni bir yüzyılın başlarındayız, 2015!
İnsanlık tarihiyle başlayan hak-batıl savaşının şer kuvvesini teşkil eden o görünmez güç “üst akıl” dediğimiz konsey, bu defa yine vazgeçilmez olarak Ortadoğu’da harp talimlerine başladı. İşte ABD, işte Rusya, İşte Çin… Eser miktarda da Türk ekleyince, dört başı mağrur bir dünya harbinin girizgâhı demektir. Tabi, her çağın kendine göre bir harp anlayışı vardır, sıcak, ara sıcak, soğuk. Latifesi bir yana, üst akıl bu defa büyük oynuyor. Algıları müthiş yönetiyor. Oyun kuruyor, “player”ları sahaya diziyor.
Bu defa karanlığın şövalyeleri, kötülerin hanedanı bölgede farklı arayüzler kullanıyor. Sadece Müslüman öldüren “radikal İslamcı” örgüt mü dersin, kendi halkını bombalayıp büyük devletlere de bombalatan koltuk sevdalısı katil devlet mi dersin, neyüdüğü belirsiz çok uluslu terör guruplarından al gülüm ver gülüm hesabı çalışan bozacı-şıracı tiyatrolarla dolu çok farklı bir dünya harbine şahit oluyoruz.
Üst akıl bu defa, kendini belli etmek istiyor. Bir terör örgütü oluşturuyor, başka bir terör örgütünü üstüne salıyor. Terör örgütünü madur hale sokuyor, “faydalı terör, sizin terör, bizim terör” kavramlarını ortaya çıkarıyor. Biz karşımızda bu tiyatroların senaristlerini göremez, devletimize, milletimize, coğrafyamızın kanına, canına, ırzına, malına göz dikmiş gerçek düşmanı göremezken, o üst akıl bize paravan düşman algısı yaratarak operasyonlar düzenliyor.
Yeni yüzyılın stratejik enerji hatları ve siyasi iktisadi avantajlarından kimin daha çok faydalanacağı kavgasıdır bu. Ve bu kavgada düşman bize kendini kötü etmiyor, kendini afişe etmeden naylon terör örgütleriyle istediği gibi manipüle ediyor. Petrol denizinde yüzen bir coğrafyanın ortasında olmamıza rağmen dünyanın en pahalı benzinini almamızın altında aslında bu dinamikler de yatıyor. Yeni yüzyılın enerji hatları, şu doğalgaz petrol boruları nerden geçecek, vanalar kimin elinde olacak, askeri üstler, stratejik bölgelerde kimin sözü geçecek işte tüm bunların kavgasını veriyoruz.
Türkiye kendisine üç milyon muhacirle hissedilebilir bir etki yaşatan burnunun ucundaki Ortadoğu ve gönül sahanlığına kayıtsız kalamaz. Dün yitirdiğimiz büyük devletin cesedi üzerinde 55 devlet kuruldu. Dün kadar uzak Şam ve Halep bize. Dün kadar uzak, Bosna, Kırım, Trablusgarp, Varna, Eflak, Batum, Filistin, Beyrut… Türk dış politikası bu tarihi bağların nimetini kullanmalı, eldeki tüm imkanlar marifetiyle bu masada mutlaka koltuk sahibi olmalıdır.
Burnumuzun dibinde yapılan operasyonlara duyarsız kalırsak, dün Arabistanlı Lawrance ile yüzyıl koptuğumuz doğuyu, bir yüzyıl daha ıskalarız. Ve bu coğrafyada bizden başka, istikrar ve huzuru getirebilmiş bir örnek yoktur. Batı buradaki kaostan prim devşirirken, bizim bölgesel ve ümmet huzurumuz istikrar ve bölgenin barışı ile mümkündür.
Türkiye güçlü çıktığı bu seçimlerden sonra, bir dört yıl daha değişim ve dönüşüme fırsat bulabilecektir. 3. Dünya savaşını ilk çeyrekte başlarsa ki sinyalleriyle Suriye masasında bir mini numunesi yaşanmakta, ülkemizin bu üst akılı iyi okuması ve milli birlik ve beraberliği tüm zerrelerimizle tesis etmeli bu yüzyılın söz sahiplerinden olmak zorundayız.
Harun Davut Karahanlı – Uluslararası İlişkiler
*Yazarların görüşleri mutlak olarak Prizren Post’un görüşlerini temsil etmemektedir.
Etiketa: harun karahanli, köşe yazıları